Sislerin Yari Karçal (3414m)
Kategori: Dergi Yazıları | Mart 20, 2012Takoz Teknik Tırmanış Dergisi Sayı: 30
Kaçkar dağlarını her doğasever bilir. Peki Kaçkarların yanıbaşında adeta saklı bir cennet olan Karçal dağını kaçımız ziyaret etmişizdir?
Doğrusunu söylemek gerekirse dayım (Ayhan Ağan) bahsedene kadar ben de bu bölge hakkında pek bir bilgi sahibi değildim. Bir gün dağın fotoğraflarını görünce içimde oraya gitmek için derin bir arzu oluştu. Tam o sıralarda Dayım’ın Karçal Beyazsu yaylasında tanıştığı Hüseyin abi de bizleri evine davet edince çok isabetli oldu. Hem Hüseyin abi ve ailesini yaylarında ziyaret edecek, hem de tırmanış yapacaktık.
Ankara’da buluşarak Borçka’ya hareket ettik. Önce uçakla Trabzon’a oradan da otobüsle Borçka’ya ulaştık. Terminalde bizi Hüseyin abi karşıladı. Kamyonetinin arkasına yerleşip hoplaya zıplaya yemyeşil bir dünyanın içinde rüya gibi bir yolculukla Beyazsu yaylasına (2300m) çıktık. Sobanın başına kurulup koyu bir sohbete daldık, ardından da kalın yorganlarımıza büründük.
Ertesi günü yaylada dolaşıp dinlenmeye ayırdık. Hüseyin abi’nin evinde hayat sanki bir belgesel filim gibiydi. Evin hanımı Suriye teyze sabah erkenden kalkıp ineği sağıyor, sonra kuzinenin üzerinde sütü kaynatıyor. Kaynayan süt koyulaşınca tencereden alınıp havlu gibi sıkılıyor. Tuzlanıp bir iki saat bekletilince muhteşem lezzetli xveli oluveriyor. Sütten geriye kalan yeşil su da kaynatılıp mingi yapılıyor. Sonuçta hiç bir şey ziyan edilmiyor. Bayanlar günün değişik saatlerinde evde toplanıp imece usülü yufka açıyorlar. Bunlar rulo hale getirilip tencerenin içinde dilimleniyor. Daha sonra kuzinenin içinde fırınlanarak silor yapılıyor. Çalkalanan sütten gözümüzün önünde narebi elde ediliyor. Narebi kuzineden çıkan sıcak çadi ile tüketiliyor. Taze, doğal ve leziz yayla yemeklerini keyifle yedik. Tüm bunlara tanık olmaksa bizim için eşsiz bir hayat tecrübesiydi.
Bizimle tanışmak için gün boyu pek çok misafir geldi. Borkça bölgesinde Gürcü asıllı vatandaşlarımız yaşıyor. Aralarında Gürcüce konuşan yöre ahalisini bir şey anlamasak da tebessümle ve hayranlıkla izliyorduk. Gürcüler o kadar kibar insanlar ki bizim sohbetlerine uzak kaldığımızı farkedip ne konuştuklarını bir çırpıda çeviriyorlardı. Çok keyifli bir gün geçirdik. Sanki kırk yıllık dostmuşuz gibi bize gösterilen misafirperverliğe ve cana yakınlığa hayran kaldık. Çimlerin üzerine uzanıp güler yüzlü dedelerle sohbet ettik. Kah yağmur bastırdı eve sığınıp moxarşuli yedik, kah güneş açtı dışarı çıkıp haylaz ufaklıklarla bol bol fotoğraf çektirdik.
Sislerin yari gün boyu kendini hiç göstermedi. Arada sırada dağın bembeyaz yamaçlarını hayal meyal seçebiliyorduk. Aşağıda yağmur yukarıda kar demekti. Uykuya dalarken ikimizin de aklında aynı soru vardı: Temmuz ayı için alışmadık derecede olumsuz hava şartları zirveye ulaşmamıza izin verecek miydi?
Sabah 5 gibi kalkıp tırmanışa başladık. Hava soğuktu ama düne göre biraz daha iyiydi. En azından dağı ve zirveyi görebiliyorduk. Bir elimizde Google Earth programından temin ettiğimiz hava fotoğrafı, diğerinde pusula sis bastığında kaybolmamak için sık sık hedef açısı almayı bir alışkanlık haline getirerek bize göre sağda kalan sırta (batı sırtı) doğru yükselmeye başladık.
Önce gidiş istikametimize doğru hemen önümüzde kalan çimenlik sırta çıktık (2675m). Böylelikle birinci sırta ayak basmış olduk. Rota fotoğrafından da görüldüğü gibi batı sırtının en alt kısmı iki kola ayrılıyor. Aralarında da ufak bir vadi var. Bu vadicikten yukarı doğru yan keserek karşımızda kalan dik ama uygun bir gedikten ikinci sırta ulaştık (2900m). Manzaramız değişti. Karçal’ın güneye doğru devamını teşkil eden sarp zirvelere bakıyorduk artık. Aslında Karçal dağı bölgedeki tek zirve değil. Dağı çevreleyen 3000 metrenin üzerinde bir çok dağ var. Bunların bir çoğu teknik tırmanışa müsait sarp yamaçlara ve kulvarlara sahip. Karçal dağından batı yönüne bakıldığında uzakta Kaçkarlar belirgin bir şekilde seçilebiliyor. O devasa silsile sanki avcunuzun içine sığacakmış gibi gözüküyor. Kuzeyde ise Türkiye-Gürcistan sınırı ve sınırın hemen dibindeki Camili (Machael) köyü seyrediliyor. Dağın eteklerinde onlarca yayla konuşlanmış. Sonsuzluğa uzanan yemyeşil doku sarp coğrafyayı bir battaniye gibi örtüyor.
Ana sırtı takip ederek yan geçmeye başladık. Bir süre sonra ayağımız günlerdir yağan kara değdi. Ancak herhangi bir teknik soruna yol açacak kadar derin değildi. Rota hakkında fazla bir ön bilgimiz yoktu. Elimizdeki haritadan en müsait rotayı seçip, tecrübemize güvenerek ilerliyorduk. Öncelikle ana sırttan Karçal’ın güneyindeki zirveyle arasında kalan geçide eriştik (3240m). Buradan kuzeye dönerek dağın doğusuna geçtik ve en tepedeki gediğe devam ettik. Çok az bir yol kalmıştı. Gediğe çıkınca mutlu sona ulaşacaltık. Oradan zirve bir iki hamle olmalıydı. Güle oynaya gediğe vardım ve sesim birden bire kesildi. Dayım da yanıma vardığında yüzümüz büsbütün asıldı. Aşağımızda bizi ana zirveden ayıran koca bir uçurum uzanıyordu ve zirve tüm korkunçluğuyla karşımızda duruyordu. Zirveyi geçip daha ileride bir yere çıkmıştık. Dağın doğusuna dolanırken en sona kadar gitmemek gerekiyor. Şimdi aynı yolu inip tekrar tırmanacaktık. Akılsız başın cezasını ayaklar çeker!
Zahmetli bir inişle geri dönüp zirvenin dibine çıktık. Bundan sonra uçurumun üzerindeki yamaçtan kaya tırmanacaktık. Basit ama çürük kaya tırmanışlarıyla (30m, II+) zirveye eriştik. Dağın öteki yüzü de geldiğimiz taraf gibi vahşiydi. Buzullar, turkuaz göller ve etrafta bir çok zirve. Kötü hava tekrar geliyordu. Sise yakalanacağımız aşikardı. Dik etapları sis bastırmadan geçebilmek için hızlı bir şekilde bir kaç fotoğraf aldık, zirve defterini doldurduk ve inişe başladık. Zirve külahını çok dikkatli bir şekilde geri geri inerek geçtik. Tam “oh bitti!” diyecekken kalın bir sis tabakası her yeri kapladı. Bir metre önümüzü bile zor görüyorduk. Köye sağ sağlim dönebilmemiz için hayal meyal gördüğümüz babaları ve pusulamızla önceden tespit ettiğimiz yön açılarını takip etmekten başka yapacak bir şey yoktu. Bir süre sonra sis öyle yoğunlaştı ki resmen el yordamıyla yürüyorduk. Tedbirli olmak her zaman faydalıdır. İlki açıları kaydetmiştik aksi taktirde kayalık uçurumlar girdabında kaybolacağımız kesindi. Özellikle vadinin çatal yaptığı kısım sislerin içinde gözümüze çok karmaşık gözüktü. Bir iki tereddütten sonra çimenlik sırt olduğunu tahmin ettiğimiz yere geldik. Her ne kadar pusula yaylayı hemen önümüzde gösterse de doğrudan gözümüzle göremediğimiz için içimizde bir kuşku vardı. Tam o anda mucizevi bir şekilde sis aralandı ve köy tam hedef açımızın hizasında gözüktü. Koşar adımlarla inerek devam ettik.
Bir günde dört mevsimi yaşayarak son derece keyifli bir tırmanış yapmıştık. Döndüğümüzde Suriye teyzenin hazırladığı enfes sofra bizi bekliyordu. Ziyafetten sonra çayımı yudumlarken pencereden baktığımda sislerin yari yine beyaz entarisine bürünmüş, utangaç bir çocuk gibi yüzünü gizliyordu.
Detaylı rota bilgileri için benimle irtibat kurabilirsiniz. Dağlarda görüşmek üzere!
Borçka Yayla Mutfağından Gürcüce- Türkçe Küçük Sözlük
Silor: bir tür mantı
Xveli: tel peynir
Mazoni: ballı yoğurt
Tapli: bal
Narebi: kaymak
Çimun: tereyağlı mısır
Zeşorba: sütlaç
Şıradı: süt kaynatıldıktan sonra geriye kalan yeşil su
Mingi: yeşil suyu kaynatarak yapılan peynir (lor gibi)
Çadi: mısır ekmeği
Tatli: baklava
Lobyo: fasulye
Mıtsi Xhapi: patates
Axiro: kabak
Simindi: mısır
Moxarşuli: haşlanmış mısır
Yağ: tereyağ
Puri: ekmek
Mıxlama: muhlama