31 Aralık 2006 – 03 Ocak 2007
39N 35E
31 ARALIK 2006
Bu sene kurban bayramı tatilimizi uzun süredir hedeflediğimiz confluence noktalarını bulmaya adadık. Sadece dört günümüz vardı. Dolayısıyla zamana karşı yarışacağımız bir tür orienteering yapacağımızın, aç, susuz ve uykusuz bir noktadan diğerine koşturacağımızın fazlasıyla farkındaydık. Böylesi bir projeye çok iyi hazırlanmamız gerekiyordu. Hiç bir şeyi şansa bırakmadık. Doğrusu teknik donanımımı çok iyiydi. Derya’nın emekleriyle topoğrafik haritalarımızı ve hedefler arası takip edeceğimiz optimal rotamızı Mapsource yazılımına yükledik. Yolumuzu arabanın önüne oturtuğumuz Garmin 60 model gps ile bulacaktık. Aynı harita ve rotaları Derya gps’e de oturttu. Böylelikle gps’in verdiği sinyallerle doğru yolda olup olmadığımızı anlayabiliyorduk. Diz üstü bilgisayarımızdan gerektiğinde Mapsource veya Google Earth programları ile noktalara yaklaşımı simüle edebiliyor, arazi yapısı hakkında fikir sahibi olabiliyor, neyle karşılaşacağımızı iyi biliyorduk. Olası teknik etaplara karşı teknik tırmanış malzemelerinin yanısıra kask, krampon, bivak ve hatta buz aletlerimizi bile yanımıza aldık. Acil durumlara karşı halk bandı telsizlerimiz sürekli yanımızdaydı.. Hiç bir şey bizi durdurmamalıydı. Kararlıydık; noktalara ulaşmak için ne gerekiyorsa yapacaktık.
Yola çıktıktan bir sure sonra aramızda sessiz bir iş bölümü gelişti. Bilgisayar dehası Derya ve teknoloji özürlü ben ilginç bir şekilde uyumlu bir ekip oluşturmuştuk. Noktaya arabayla olabildiğince yaklaştıktan sonra hızla yola koyulup noktaya pür telaş varıyorduk. Derya gps’i sıfırlarken ben de Derya’yı ve araziyi fotoğraflayıp tripodu kuruyordum. Noktada beraber fotoğraf çektirdikten sonra irtifa ve mesafe gibi verileri not alıyordum. Arabaya döndüğümüzde fotoğrafları hemen dizüstü bilgisayara yükleyip, nokta notlarını ve gps verilerini bilgisayara aktarıyorduk. Derya arabayı sürerken ben de haritadan diğer noktaya olan yolu ve mesafe gibi detayları hemen belirliyordum.
Uzun ve yorucu hazırlıklardan sonra gece 01:00’da Ankara’dan Kırşehir-Kalaba istikametine doğru yola çıktık. Saat05:30’da bozuk köy yolundan Paşalı köyü’ne geldik. Köpekler davetsiz misafirlere havlamaya başladı. Noktaya 1.7 km kala arabamızı parkedip 2 saatliğine koltuklarımızda uyumaya başladık. Bizi haliyle hırsız veya defineci zannedip korkmuşlar. Bir saat sonra bir köylü cama tıklayarak bizi uyandırdı ve haklı olarak burada ne yaptığımızı sordu. Üniversite’den botanik araştırması için geldiğimiz şeklinde bir yalan uydurduk. Ülkemiz halkının değişmez misafirperverliğiyle bizi kahvaltıya davet etti. Güleryüzlü ev sahipleriyle biraz sohbet edip kahvaltımızı ettikten sonra 07:10’da binbir bahaneyle evlerinden ayrılıp noktaya yöneldik. Hava çok soğuktu (-10C) ve bizim acelemiz vardı. Evlerin görüş mesafesinden çıkar çıkmaz arazide koşmaya başladık. Yolda daha önce varolduğunu bilmediğimiz Kalaba asfaltını keserken yoldan geçen arabalar ne yaptığımıza bir anlam veremediler. Ellerinde garip bir aygıtla sabahın köründe bizi tarlada koşarken gören köy halkı haliyle epey huylanmış olmalıydı. Ufukta Erciyes manzaralı dümdüz tarlaların birinde noktayı bulduk. Noktadan gelirken yalanımızı desteklemek için tarladan biraz da numune ot söktük. Toplam 50 dakika sonra arabamıza geri döndük ve Kalaba Kasabası üzerinden hızla Kayseri’ye hareket ettik.
39N 36E
31 ARALIK 2006
Yolumuz üzerindeKayseriçevreyolundan geçmek zorunda olduğumuzdan trafik sıkışıklığı tam yarım saate maloldu.Sivasyolu bağlantısında trafik kazası yüzünden yolun bir kez daha kilitlenmesi bizi çileden çıkarttı. Önceki noktadan 122 km mesafe katettikten sonra Yıldırım Köyü’ne vardık. Kurban kesimleri son sürat devam ediyordu. Bu sefer işimiz kolaydı, köyü geçtikten sonra noktaya arabayla 600 metre kadar yaklaştık. Yine koşarak 10:20’de hedefi bulduk. Rutin nokta çalışmaları ve toplu fotoğraftan sonra 10 dakikada arabaya geri fişekledik. Dönüşte yolda gördüğümüz Sultanhanı Kervansarayı’na hızlı bir ziyaret yaptık. Restore edilen hanın etrafında hanla aynı ismi alan küçük ve şirin bir köy yerleşimi oluşmuş. Hava kararmadan önce 38N37E noktasına ulaşmayı hedeflediğimizden önümüzde uzun bir yol vardı.
38N 37E
1 OCAK 2007
39N 36E hedefimizi tamamladıktan sonra Bünyan üzerinden Pınarbaşı’na doğu yola çıktık ve Doğu Torosları teşkil eden Tahtalı, Dibek ve Binboğa dağlarının karlı ve sarp doruklarını seyrederek Göksun’a bağlı Çardak kasabasına vardık. Artık yörenin meşhur Berit Dağı (3014 m)’nın kuzey eteklerindeydik. Macera da burada başladı. Bir batarya sorunu yüzünden dizüstü bilgisayarımızı açıp harita bilgilerimize ulaşamadık. GPS’te harita üzerine oturttuğumuz rota da bizi hayal kırıklığına uğrattı. Aksilikler peşpeşe gelmişti. Yollar yüksek sarp yamaçlardan geçiyordu ve kuzey tarafları genelde buzluydu. Geçtiğimiz yollar o kadar bozuk ve dikti ki bir süre sonra buz kazmamızla yoldaki buzları kırıp toprak dökmek ve arabayı itmek rutin bir hale gelmişti. Noktaya yaklaşabilmek için defalarca gittiğimiz yollardan geri dönüp köylülere yol sormak zorunda kaldık. Her defasında akşamın bu saatinde biz yabancıların dağın başında ne iş yaptığını merak eden köylülere yeni sebepler uydurmak zorunda kalıyorduk. Çoğu zaman verilen tarifler de tutmuyordu. Issız yerlerde beklenmedik kavşaklarla karşılaştıkça mantığımızı kullanarak çaresizce seçim yapmaya çalışıyorduk. Ancak bu vazgeçeceğimiz anlamına gelmiyordu. En sonunda büyük bir uğraş sonucu noktaya 980 metre kadar yaklaşarak Ortaoymak Köyü’ne vardık. Dolaşa dolaşa dağın güney yüzüne geçmiştik. Ancak ne yazık ki 10 dakika önce hava kararmıştı. Doğrusu bu nokta bizi çok uğraştırdı. İki gündür de uykusuz olduğumuzdan kış biramızı içitikten sonra 19:30’da yorgunluktan bayıldık ve yeni yıla derin bir uykuda girdik.
Sabah 06:30’da kalkıp çadırımızı toparladıktan sonra noktaya gittik. Bu yörede arazi çok engebeliydi. Derin vadiler ve sarp zirvelerle çevrili arazide ilerlemek şimdiye kadar çok zaman kaybetmemize yol açmıştı. En sonunda Berit Dağı ve Ortaoymak Köyü manzaralı noktaya vardığımızda üzerinden dar bir patika geçtiğini gördük. Şanslıydık, çünkü noktanın 50 metre ilerisi uçurumdu. Bizim bulmak için saatlerce uğraştığımız noktanın üzerinden kimbilir kaç çoban, koyun, köpek ya da keçi geçmişti.
38N 36E
1 OCAK 2007
Aynı yollardan Çardak’a dönmek sabahın erken saatlerinde buzlanma nedeniyle çok tehlikeli olacağından yolumuzu biraz uzatarak Elbistan üzerinden Göksun’a geri geldik. Yolda Ceyhan Nehrini çok dar bir köprüyle geçtik ve dünkü bozuk yollardan sonra yeniden asfalta kavuşmamızın sevincini yaşadık.
Muhteşem manzaralar eşliğinde kuzeyden dolaşarak Kan Geçidi, Sarız ve Saimbeyli’ye vardık. Yaklaşık 15 km daha güneye devam ederek Kızılağaç Köyü tabelasından içeri sağa dönüp yaklaşık 19 km kuzeye doğru asfaltan yükseldik. Arabayı yola parkedip 1250 m irtifadan tırmanmaya başladık. Önce GPS’imizi takip ederek düz yukarı vurduktan sonra güneye doğru yan keserek bir yandaki vadiye çıktık. Buradan aynı istikamette devam edip üstünde yükseldiğimiz dağın arkasına dolaştık. Daha sonra bir çok kayalık ve toprak araziden inip çıkmamız gerekti. Tekrar yükselip çürük kayalık zeminden yan geçişlerden sonra noktayı metruk bir orman yolunun az üzerinde bulduk. Yolda gördüğümüz tüm dereler ve su kaynakları buz tutmuştu. Orman yolunu takip ederek arabamıza geri döndük. Meyva suyumuzu içip kutlamamızı yaptık. Göksu’yu takip eden virajlı dağ yollarından Feke’ye doğru devam ettik. Bir an once Ceyhan yakınlarındaki Dokuztekne Köyü’ne varmak zorundaydık.
37N 36E
2 OCAK 2007
Kozan’a vardığımızda hava karardığından ne yazık ki yine hedefimiz ertesi güne kalmıştı. Kış mevsiminin azizliğine uğruyorduk. Akdeniz’e yaklaştıkça irtifa 40 metreye kadar düştü ve arazi tekrar düzleşti. Güneye devam ederek E90 karayolu’na vardık ve buradan sola Ceyhan yönüne döndük. Yaklaşık 25 km sonra Dokuztekne tabelasından sağa yöneldik. GPS’i yanlış yorumlamamızdan kaynaklanan basit bir hatadan dolayı yine alışık olduğumuz kaybolma manzaralarını yaşayarak arabayla epey dolaşmak zorunda kaldık. Nokta meğer sandığımız yönün tam aksi istikametteymiş. Duruma uyanıp doğru yöne gidince GPS hedefe 900 metre kaldığını bildirdi. Çadırımızı bir ağacın dibine kurduk ve yıldızları seyretmeye başladık.
Sabaherkenden kalkıp hedefe depar attık. Daha önce gelen ziyaretçi noktaya baba kurmuş olmalı, biz de sazlarımızı diktik. Adeta hiçbir hedef çantada keklik değildi; bu sefer de bir sürü sazlıklı dere geçmek zorunda kaldık. Böylelikle uzun atlama tekniklerimizi de geliştirmiş olduk. Zira bu tekniklere 37N35E noktasında yine ihtiyaç duyacağımızı bilmiyorduk.
37N 35E
2 OCAK 2007
Bu noktamızAdanaotoyolunun Pozantı kavşağının hemen yakınında idi. Otoyoldan çıkış yapmak mümkün olmadığından ve acelemiz olduğundan risk alarak arabayı otoyolun kenarına parkettik. Cama “20 dakika sonra döneceğiz” diye aptal bir not bırakıp bir komedi otoyolu koşarak geçtik ve tellerin arasından sıyrılıp yeniden depara kalktık. Arabamızın çekilmemesi veya camlarının kırılmaması için dua etmekten başka yapacak birşeyimiz yoktu. Tam karşımızda bir askeri bölge vardı. Biz de nöbetçilere doğru koşmanın iyi bir fikir olmayacağını düşünerek GPS’i cebimize koyup sakince yürümeye başladık. Şu ana kadar bu bölgedeki varlığımızı mantıklı sebeplerle açıklamamız olanaksızdı. Neyseki hedef askeri bölgenin sağında kalıyormuş. Askeri bölgeyi geçer geçmez yine tarlalardan düşe kalka koşmaya devam ettik.. Zamana karşı yarışıyorduk. Balçık çamurlu sulama dereleri bize önceki hedefi hatırlattı.
Arasından geçtiğimiz portakal, limon greyfurut, bahçeleri muhteşemdi. Daha muhteşemi ise yolda bize eşlikedenkarlı Aladağlar ve Bolkarlardı. Noktaya vardığımızda Derya GPS’e daldı, ben de yine fotoğraflama işlerine koyuldum. Arkamızı Bolkarlara vererek hatıra fotoğrafımızı çektirdik. Onur duyarız efenim, altıda altı! Dönüşte arabamızı tek parça bulunca sevindik ve hızla Mersin’e yöneldik.
Yolda trafik canavarlığı yapan duyarsız şöförlerimize biraz ders vermeye karar verdik. Derya halk bandı telsizi ile yolda saçmalayanları sözde rapor ediyordu. Her tarafından kablolar geçen arabamız, önde dik konumda duran radar veya benzeri görünümlü GPS’imiz, siyah güneş gözlüklerimiz ve karizmatik arabamızla insanlarda ilginç izlenimler bırakıyor olmalıydık ki telsizi elimize alır almaz arabalar kurallara uyup süt dökmüş kediye dönüveriyorlardı!
37N 34E
2 OCAK 2007
Erdemli’den sağa kuzeye dönen manzaralı asfalt yol bizi Güzeloluk’a iletti (1400 m). Güzeloluk’tan sonra Toros Köyü tabelasından sağa dönerek yükselmeye devam ettik. Bir süre sonra köyü geçip 2000 metre yükseklikte alabildiğine geniş bir platoya vardık. Arazi her biri 300-400 yıllık Ardıç ağaçlarıyla kaplıydı. Haritamızda gözüken yoların gerçekte varolmadığını anladık. Bir defa daha haritamızın ihanetine uğramıştık. Hedefe yaklaşabilmek için bir çok bozuk yola girmek zorunda kaldık. Ancak yollar ya bitiyor ya da arabamızla gidemeyeceğimiz kadar bozuluyordu. Doğrusu bu faaliyet Derya için iyi bir ileri sürüş teknikleri pratiği oldu. 1 saat kadar bu şekilde oyalandıktan sonra hedefe 8 km’den daha fazla yaklaşamayacağımızı idrak edip arabayı parkettik.
Saat 13:00’da hedefe doğru yola koyulduk. Daha önce kimsenin ayak basmadığı bu ıssız ve çorak topraklarda ine çıka hızlı tempomuzu hiç bozmadan yürüyorduk. Yüzlerce kilometre uzanan arazide bizden başka kimsenin olmadığı gerçeğiyle ürperiyorduk. Yolumuza kah büyük çöküntü ovaları, kah mağaralar, kah da kayalık uçurumlar çıkıyordu. Doğrusu ikimiz de daha önce bu kadar ilginç bir yer görmemiştik. Faaliyet boyunca ülkemizin güzellikleriye büyülenmiştik ancak burası hepsinden de güzeldi. Her yerde yörenin eldeymemişliğini ispatlarcasına yüzlerce deniz kabuğu fosili vardı. Ardıç ağaçlarıysa ilginç şekilleri ve yorgun gövdeleriyle ortama ayrı bir güzellik katıyorlardı. Aceleden yanımıza su ve yiyecek alamamıştık. Bir süre sonra kan şekerimiz düşmeye başladı. Kar yiyerek susuzluğumuzu gidermeye çalıştık. Hedefimiz artık bir dayanıklılık testine dönüşmüştü.
2 saat 15 dakikalık sıkı bir koşturmacanın sonunda noktaya varmayı başardık. Hayatımızda gördüğümüz en güzel gün batımını fotoğrafladıktan sonra artık karanlıkta ilerliyorduk. Dört buçuk saatlik idmanın ardından arabamız uzakta göründü. Yorgun ama mutluyduk; nihayet bir günde üç nokta yapma hedefimize ulaşabilmiştik. Güzeloluk’a doğru neşeli müzikler eşliğinde inerken ikimizin de aklında kıymalı pide ve ayran yemek vardı.
Güzeloluk’ta lokanta olmadığı gerçeği yüzümüze bir tokat gibi çarptı! Aldığımız bir tarifle bildik kaybolma klasikleriyle Kırobası’na kestirmeden vardık. Buradan inanılmaz derecede virajlı bir yolla Mut’a vardık. Geç kaldığımızdan tüm lokantalar kapanmıştı. Hayal kırıklığıyla Ermenek’e devam etmeye karar verdik. Yolda derme çatma bir lokanta bulup kıtlıktan çıkmış gibi sac tava yedik. Arabayı biraz daha ileride manzaralı bir uçurumun kenarına parkedip yine koltuklarımızda uykuya daldık.
37N33E
3 OCAK 2007
Ermenek’ten Bucakkışla Kasabası’na dönen yolu bulmak için yanlış tarifler yüzünden yine üç defa git gel yaptıktan sonra nihayetinde şehrin hemen girişinde sağa dönen yolu bulup kuzeye yöneldik. Torosların cennet güzellikleriyle süslü bir başka yolu takip etmeye başladık. Yol bazen bazen asfalt bazen de stabilize devam ederek Göksu Nehri kıyısında kurulu Bucakkışla’ya vardıktan sonra tekrar yükselmeye başladı. Haritamıza göre sözde ileride Narlıdere Köyü’nden Çukurbağ’a bağlanarak hedefe ulaşacaktık. Narlıdere’ye vardığımızda Çukurbağ’a yol olmadığını öğrenince çılgına döndük. Eğer sevgili haritamızı dinleseydik 3 km yürümemiz ve noktaya ulaşmak için 200 metrelik uzun duvar tırmanışları yapmamız gerekecekti! Vazgeçmek yoktu. Tekrar ana yoldan kuzeye yönelerek Çukurbağ’a yukarı yani düzlük taraftan vardık ve hedefe 1.2 km kadar yaklaşmayı başardık.
Üç gündür iyi giden hava bozmaya başladı. Fırtına ve sis görüşü sıfır metreye kadar düşürdü. Kör bir şekilde hedefe ilerlerken ilk defa gitmek istediğimiz istikamette bir patika çıktı karşımıza. Biraz sonra noktayı bulmuş gittikçe şiddetlenen fırtınayla kanatlanıp uçarak arabamıza dönebilmek için kollarımızı çırpmaya başlamıştık.
Ertesi gün iş başı yapmak zorunda olduğumuzdan en çok ziyaret etmek istediğimiz 37N 32E noktasını bir başka bahara bırakmak zorunda kalarak Ankara’ya doğru hareket ettik. Doğrusu çok sıkı bir faaliyet oldu. Bu kadar kısıtlı bir sürede 4’ü önceden bulunmamış 8 noktayı ziyaret ederek, günlerin oldukça kısa olduğu kış şartlarında önemli bir başarıya imza attığımızı düşünüyoruz. Ancak iyi giden hava şartlarından dolayı şanslı olduğumuzu da inkar edemeyiz.